Velayet ve Diyanet
Siyasal İslam Düşüncesi
Üzerine Bir Araştırma
İÇİNDEKİLER



 

[1] John Hig, “Din Felsefesi” kitabında din hakkındaki farklı bakış açılarından çok çeşitli tanımlamalar nakletmiştir:

a- Psikolojik tanımlama: Din bireyin yalnızlık anında, ilahi olarak adlandırdığı her şeyin karşısında bulunduğu bir sırada taşıdığı duygular, ameller ve tecrübelerden ibarettir. (William James)

b- Sosyolojik tanımlama: Din, insan bireylerinin farklı toplumlarda inşa ettiği dini kurumlar,  şiirler, ameller ve inançlar topluluğudur. (Talgut Parsunez)

c- Natürel tanımlama: Kabiliyetlerin özgür çalışmasına engel teşkil eden emir ve yasaklar mecmuasıdır. (Es. Raynah) Daha fazla kalbi birliktelikle iç içe olan yöneliştir. Din, o yücelik karşısında duygulara sıcaklık ve aydınlık veren ahlaktır. (Mativ Arnold)

d- Dini tanımlama: Din tüm varlıkların ilim ve marifetimizden daha üstün olan gücün tecellisi olduğu gerçeğini itiraf etmektir. (Herbert Spenser)  (Bak. John Hig, Din Felsefesi, s. 22-23, Behram Rad’ın tercümesi, Bahauddin Hürremşahi’nin editi, Uluslararası el-Hüda Yayınları, Tahran, 1372)

[2] Family Resemblance

[3] John Hig, Din Felsefesi, s. 23-24

[4] Kafirun suresi 6. ayet

[5] Al-i İmran suresi, 19. ayet

[6] Nahl Suresi, 78. ayet

[7] Zariyat  suresi, 56. ayet

[8] Bak. Sadru’l Muteellihin, el-Esfar’ul Erbaa c. 3, s. 515

[9] Elinizdeki kitap, 1. Bölüm, İnsanbilim Konusu

[10] Bak. Abdullah Cevadi Amuli, Şeriat der Ainei Marifet, s. 93-95

[11] Şehit Mutahhari bunu “teşrii (yasama ile ilgili) nübüvvet” olarak adlandırmaktadır. Bak. Şehit Mutahhari, Hatm-i Nubuvvet, s. 34

[12] a.g.e.

[13] Mehdi Hadevi Tehrani, Mebani-i Kelami-i İctihad, s. 61-73

[14] Ölçü metodundan maksat diğer metotların mukayese edildiği ve değerlendirilmesinin yapıldığı metottur. Bu esas üzere Ehl-i Beyt’in yorumcu mektebi sabit/değişmez ilkeler ve kaideler sunmaktadır. Tarih boyunca bu ilkeler zamanın gerekleri ile uyumlu olarak genişlemekte, gelişim seyri içine girmekte ve bu gelişim seyri sürekli devam ede-gelmektedir. Bu arada söz konusu ilke ve kaideler hiç bir temel değişime uğramamaktadır.

[15] Bak. Mehdi Hadevi Tehrani, Porseşha ve Baverha (Cesterha-i der Kelam-i Cedid), 1. Söz, Son Din konusu

[16] AbdulKerim Suruş, Rişe der Ab est, Nigah-i be Bername-i Kamyab-i Peygamberan, Keyhan-i Ferhengi, 29. sayı, s. 14

[17] a.g.e., s. 13-14

[18] Bakara suresi, 239. ayet

[19] Mehdi Hadevi Tehrani, Mebani-i Kelami-i İçtihad, s. 317-380

[20] Burada insanbilimden maksat antropology anlamında değildir. Belki maksat insanın İslami temeller esası üzere teorik yorumudur.

[21] Elinizdeki eser, Nefs’ul Emri din konusu

[22] Renaissance

[23] Reformation

[24] Enlijhten Ment

[25] Rum suresi, 35. ayet

[26] Mearic suresi, 19. ayet

[27] Nahl suresi, 78. ayet

[28] Nitekim Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her doğan, fıtrat üzere doğar.” (Bak. Kuleyni, el-Kafi, c. 2, s. 12, 4. hadis)

[29] Bak. Mehdi Hadevi Tehrani, Din ve Honer, Feslname-i Honer, 28. sayı, 1995 ilkbaharı, s. 33-34

[30] Bak. Mehdi Hadevi Tehrani, Mebani-i Kelami-i İçtihad, s. 383-405

[31] Bu kitap, İslam’da tedvin edilmiş düşünce teorisi konusu

[32] Bak. Meclisi, Bihar’ul-Envar, c. 6, s. 60

[33] a.g.e.

[34] İslam ve hükümetin kökleri

[35] Ali Abdurrezzak, İslam ve Usul’ul-Hukm, s. 80

[36] Dolayısıyla buradaki kastedilen devlet “Goverment” kelimesiyle eş anlamlıdır.

[37] Sovereignth

[38] Authority

[39] Structure

[40] Örneğin Cehşiyari (Ö. H. 331) “el-Vüzera ve’l-Kuttab” kitabında, Hilal es-Sabi (Ö. H. 448) aynı adı taşıyan kendi kitabında, Maverdi (Ö. H. 450) ve Ebu Ye’la (Ö. H. 458), el-El-Kamus-Sultaniye adlı kitaplarında, İbn-i Teymiye (Ö. H. 728) ve İbn-i Kayyim el-Cevziye (Ö. H. Es-Siyaset’uş-Şer’iye adlı kitaplarında, Ali b. Muhammed b. Mes’ud el-Hezai (Ö. H. 789), Tehric’ud-Delalat’is Sem’iye ala ma Kane fi ahdi Resulillah (s.a.a) min’el Hirf ve’s Senayi’ ve’l-Emalat-i Şer’iye” adlı önemli eserinde, Rufa’a et-Tehtavi, Nihayet’ul-İcaz fi Siret-i Sakin’il-Hicaz adlı kitabında ve İbn-i İdris Kettani, et-Teratib’ul-İdariyye adlı kitabında...

[41] Müslümanların ve Kur’an nassının ortaya koyduğu inanca göre Hz. İsa çarmığa gerilmemiş ve hayatta iken göklere yükseltilmiştir. Ama Hıristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilmiş, kabre konulmuş, daha sonra yeniden dirilmiş, 40 gün veya 3 gün -İncillerin farklılığı esasınca- Havarilerine başvurmuştur. Ardından göklere yükselmiştir. (Bak. Kur’an-ı Kerim, Nisa suresi, 157-158. ayetler; Luka incili, 24. bölüm, Ahd-i Cedid, elçilerin amelleri kitabı, 1. bölüm

[42] Bak. Ahdi Cedid, Elçilerin Amelleri Kitabı

[43] Pavlos’un nasıl iman ettiği hususunda daha fazla bilgi edinmek için Ahd-i Cedid, Elçilerin Amelleri Kitabı, 9. bölümden sonraya bakınız.

[44] İslami kaynaklarda Pavlos’u Firavun ve Nemrud sırasında sayan hadisler mevcuttur. Bu hadislere göre söz konusu şahıslar cehennemin en zor yerinde en kötü şekilde azap görmektedir. (bak. Meclisi, Bihar’ul-Envar, c. 8, s. 311)

[45] Bak. Hemferi Karpenter, İsa, 154

[46] Bazı batılı araştırmacılar bu konuyu açıkça dile getirmişlerdir. (bak. John Binas, Tarih-i Cami-i Edyan, s. 617 ve Kitab-i Mukaddes, Ahd-i Cedid, elçi Pavlos’un Gallatiyan’a mektubu ve Pavlos’un Kerantiler’e ilk mektubu, Pavlos’un Timuteus’a yazdığı ilk mektup ve Henferi Karpinter, İsa, s. 154

[47] Buradaki şeriattan maksat dinin, insanın Allah’la, diğer insanlarla, tabiatla ve kendisiyle ilgili ilişkilerini düzenleyen bölümüdür. Bu bölüme fıkıh da denmektedir.

[48] Bible

[49] İddia edildiği üzere bu İnciller miladi ikinci yüzyılda yaygınlık kazanmış ve yazılımı ise miladi birinci yüzyılda yaklaşık olarak otuz sekiz ila yüzüncü yıllarda gerçekleşmiştir. (Bak. Robert Vir, Cihan-i Mezhebi, c. 2, s. 675, Henferi Karpinter, İsa, s. 12-32

[50] Bak/ John Binas, Tarih-i Cami-i Edyan, s. 658-660 ve Robert Wirr, Cihan-i Mezhebi, c. 2, s. 733-734

[51] Bak. Robert Wirr, Cihan-i Mezhebi, c.2, s. 734-738

[52] Darkness

[53] Renaissance

[54] Christian Clergymen

[55] Darkness

[56] Bak. Henferi Karpinter, İsa, s. 165

[57] Renaissance

[58] Reformation

[59] Enligheteinment

[60] Secular

[61] Örneğin Dr. Cabir Usfur, Ali Abdurrezzak’ın yazmış olduğu el-İslam ve Usulu’l Hukm kitabında yazdığı önsözünde şöyle diyor: “Biz Rufaa Tehtavi, Muhammed Abduh ve Ali Abdurrezzak gibi kimselerle iftihar ediyor ve onlara uyuyoruz. Zira onlar medeni bir devlet ve toplumun taraftarı olan kimselerdir.”

[62] Essentialism

[63] Adil zahir, el-Uses’ul Felsefiyye li’l İlmaniyye

[64] Bu kitap, dinin değişmezliği ve dünyanın değişkenliği konusu

[65] Abdulkerim Suruş, Kısse-i Erbab-i Marifet, s. 54-55

[66] Bak. Mehdi Hadevi Tehrani, Mebani-i Kelami-i İçtihad, s. 403-404, Mehdi Hadevi Tehrani, Velayet-i Fakih, s. 61-64

[67] Şehit Mutahhari bu konuda şöyle diyor: Bir Müslüman için İslam Peygamberinden (s.a.a) sonra başka bir peygamberin olup olmadığı konusu söz konusu bile değildir. Zira Peygamberimizden (s.a.a) sonra dünyada başka bir Peygamber’in geleceği düşüncesi bu Peygamber’in Peygamberliğine iman ile çelişki içinde bulunmaktadır. (Şehit Mutahhari, Hatemiyyet, s. 12)

[68] İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen bir rivayette şöyle yer almıştır: “Muhammed’in (s.a.a) helalı kıyamete kadar helal ve haramı da kıyamete kadar haramdır.” (bak. El-Kuleyni, el-Kafi, c. 1, s. 58, 19. hadis)

[69] Şimdiye kadar bu görüş hakkında bir çok makale yayınlanmıştır:

a- Birinci makale, Sahtari Kulli Nizami iktisadi der Kur’an adlı mekale türü bir önsözdür. (Beşinci Kur’an-ı Kerim mefhumları ve ilmi araştırmalar konferansının makaleler mecmuası, Kum, Dar’ul-Kur’an-i Kerim, 1996 yazı, s. 330-426

b- İkinci makale, Nezeriyye-i Endişe-i Müdevven der İslam makalesidir. (Mecmua, İmam Humeyni’nin (r.a) fıkhi temellerini araştırma kongresindeki eserler mecmuası, zaman ve mekanın içtihattaki rolü, 3. cild, içtihad; 1995, s. 401-426

c- Üçüncü mekale velayet-i fakih kitabının bir bölümüdür. (Defter-i Endişe-i Cevan, Pejuhişgahi Ferheng ve Endişe-i İslami, 1377, Tahran

d- Dördüncü Makale ise Mebani-i Kelami-i İçtihad kitabının son bölümüdür. (Müessesei Ferhengi-i Hane-i Hired, 1998, Kum, Mektep ve Nizami İktisadi-i İslam, kitabının ilk bölümü (Müessese-i Ferhengi-i Hane-i Hired, 1399, Kum

[70] Bak.Mehdi Hadevi Tehrani, Mebani-i Kelami-i İçtihad, s. 395-453 ve Mehdi Hadevi Tehrani, Mekteb ve Nizam-i İktisadi-i İslam, s. 34-43

[71] Bak. Cevadi Amuli, Velayet-i Fakih (Rehberi der İslam) s. 29

[72] Burada imametten maksat İslam ümmetinin önderlik ve yöneticiliğidir. Masum imamlar (a.s) hakkında kullanılan imamet kavramı ise nübüvvet makamına benzeyen ilahi ilimden nasibi olmaktır. Bazıları hataya düşerek imametin anlamını bu ikinci anlama özgü kılmışlardır. (bak. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hukumet, s. 171)

[73] Araştırma ve inceleme yapmaksızın tek akli delilin “lütuf” kaidesi olduğunu kabul eden ve yıllar önce yapılan itirazlara –Fahr-u Razi’nin yaptığı itiraz gibi- dikkat etmeyen bir grubun iddialarının tam tersi bir durum söz konusudur. Onlar kendilerinin bu kaideyi ilk eleştiren kimse olduklarını sanmışlar ve bunu reddederek akli istidlal  kapısını kapatmışlardır. (bak. Mehdi Hairi  Yezdi, Hikmet ve Hükümet, s. 73-176)

[74] Bu konuda yeterli bilgi edinmek için çok yakında yayınlanacak olan yazarın Meban-i Kelami-i İçtihad kitabının ikinci cildine müracaat edilmelidir.

[75] Bu konunun izahı da Meban-i Kelami-i İçtihad kitabında genişçe yer almıştır.

[76] Bak. Muntaziri, velayet-i Fakih, c.1 , s. 37-73

[77] Ahzab suresi 6. ayet

[78] Seyyid Kazım Hairi Velayet’ul Emr fi Asrı’l Gıybet, s. 153; Muntaziri, Velayet-i Fakih, c. 1, s. 37-40

[79] Bak. Meclisi, Bihar’ul Envar, c. 37, s. 108; Muntaziri, Velayet-i Fakih, c. 1, s. 41

[80] Seyyid Kazım Hairi  Velayet’ul Emr fi Asr’ıl Gaybet, s. 153

[81] Maide suresi, 55. ayet

[82] Bak. Es-Suyuti, ed Durru’l Mansur, c. 2, s. 193; el-Behrani, Tefsir’ul Buhran, c. 1, s. 479

[83] Bak. Şeyh Kuleyni, Uslul’il Kafi, c. 1, s. 288 (Kitab’ul Huccet babu manasallahu re resuluhu (a.s) 3. Hadis

[84] Bak. Bu kitap, Velayet-i fakih’in delileri, akli delil

[85] Bu kitap Velil-i Fakihin Şartları Konusu

[86] Mekais’ul Lügat, s. 6, s. 141; el-Kamus’ul Muhit, s. 1732; el-Misbah’ul Munir, c. 2, s. 396; es-Sihah, c. 6, ss. 2528; Tac’ul Arus, c. 10, s. 398

[87] bazı araştırmacılar velayet kelimesi için hakkında dostluk ve yardım etme anlamını inkar etmiş, onu sadece saltanat veya önderlik anlamında kabul etmişlerdir. (Bak. El-Muntaziri Deraset’u fi velayet-i fakih ve fıkh-u devlet-i İslamiyye, c. 1, s. 55)

[88] Bak. El-Kamus’ul Muhit, s. 1732; Tacu’l Arus, c. 10, s. 398;  Misbahu’l Munir, c. 2, s. 396

[89] Bak. Muhammed Muin, Ferheng-i Farisi. C. 4; s. 5054-5058

[90] Bak. Mehdi Hairi  Yezd, hikmet ve hükümet s. 67 ve 177

[91] Resul-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:  “Kavmin efendisi onlara yolculukta hizmet edendir.” (Meclisi, el-Bihaar, c. 76, s. 273)

 

[92] Mehdi Hairi Yezdi Hikmet ve Hükümet s. 177

[93] Subhh-i Salih  Nehc’ul Belağa, 40. Hutbe s. 82

[94] Bak. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet, s. 178

[95] Bak. Meclisi, Bihar’ul Envar, c.  72, s. 354 (Kitab’ul İşret, Bab-u Ehval’ul Mulük vel Umera , 69. hadis, Elbette Hz. İmam Humeyni R(r.a) bu rivayetleri veli-i Fakihe veya masum imama uyarlanacak bir şekilde tefsir etmiştir.

[96] Dikkat etmek gerekir ki bu tür rivayetleri iki şekilde tefsir etmişlerdir:

1-Sulta ve hükümeti elinde bulunduran kimse Allah’ın gölgesidir, ona itaat gereklidir. Bu esas üzere hakimin hususiyetlerinin ve hükümeti elde ediş şeklinin ona itaatin gerekliliği hususunda hiç bir etkinliği yoktur. Şüphesiz böyle bir yorum sultanların ve meliklerin zevkine uygundur ve mevcut hali yorumlamaktan ibarettir.

b- Sultan ve hükümeti elde eden kimse Allah’ın gölgesidir. yani onun hükümeti bir şekilde hasıl olmuş ve hakimin kendisi Allah ve şeriatın teyit edip kabul ettiği birtakım özelliklere sahiptir. Bu tefsir esasına göre İslam’ın kabul ettiği yöneticinin özelliklerine sahip olan ve İslam’ın kabul ettiği bir metotla hükümeti elde eden kimseye itaat şeriata göre gereklidir. Velayet-i fakih teorisi bu şartlara sahip olan fakihi bu tür özelliklere sahip olan biri olarak tanıtmaktadır.

[97] Bak. Şeyh Mufid el Maknaa, s. 810

[98] Bazıları şöyle sanmaktadırlar İlahi hadleri ve İslami cezaları uygulamak fakihteki yargı makamıyla ilgilidir. Oysa yargı fıkhi terminolojide sadece hakemlik ve şahıslar arasındaki düşmanlığı giderme hususuyla ilgilidir. İslami cezaları suçlulara uygulamak ise velayet-i fakihin işlerindendir. Burada velayet-i fakih toplum işlerini yönetmek anlamında gelmektedir. 

[99] Şeyh Mufid (r.a) el-Maknaa, s. 810

[100] a. g. e

[101] Bu ifadeden fakihin ibtidai (bizzat savunma amaçlı olmayan) cihad ilan etme yetkisinin olduğunu da istifade etmek mümkündür. Elbette bunu burada araştırmak mümkün değildir ve biz ilerideki sayfalarda buna özet olarak işaret etmeye çalışacağız.

[102] Şeyh mufid el-Meknaa, s. 811

[103] Şeyh Hürr-i Amuli, Vesail’uş Şia, c. 5, s. 95-96 (Kitab’us Selat, Ebvab-u Selat’il Abd, 2. Bölüm 1. hadis

[104] a. g. e. s. 12- 13 (Kitab’us Selat, Ebvab-u Selat’il Cumaa ve adabuha, 5. Bölüm)

[105] bak. El-Hurr’ul-Amili, Vesail’uş-Şia, c. 11, s. 32-35 (Kitab’ul-Cihad, Ebvab’ul-Cihad’il-Eduvv, 12. bab)

[106] Şeyh Mufid, el-Makna’, s. 279

[107] Elbette böyle bir yöneticinin görevi de adalettir.

[108] Ebu Salih Halebi, el-Kafi fi’l Fıkh, s. 422

[109] a.g.e. s. 423

[110] Zeynuddin b. Akli el Amili el Ceb’ii Mesalik’ul Efham c. 1, s. 53

[111] Muhakkık Kerki, Vesail’ul Muhakkıkı’s Sani, Risalet-u Selat’il Cum’a, c. 1, s. 142

[112] Biz bu konunun bir benzerini Seyyid Murtaza ve Şeyh Tusi’nin üstadı olan Şeyh Mufid’in sözlerinde de gördük.

[113] Mukaddes Erdebili, Mecme’ul Faide ve’l Burhan, c. 4, s. 205

[114] Hacı Ağa Rıza Hamedani, Misbah’ul Fakih, Kitab’ul Hums, s. 160

[115] İcma muteber bir delilin ve Masum’un (a.s) görüşünün varlığını gösteren bir meseledeki alimlerin görüş birliği içinde olmasıdır.

[116] Gelecek konularda bu rivayetin delalet biçimini izah edeceğiz. (Bak. Bu kitap, Velayet-i Fakih’in delilleri bölümü, Nakli delil)

[117] Hüseyni Amili, Miftah’ul Keramet (Kitab’ul Kaza c. 10, s. 21)

[118] Merhum Neraki’nin burada belirttiği şeyler Merhum Hui gibi son sön dönem fakihlerden bazısının velayet-i fakihi bu çerçevede kabul ettiği, hisbiye ile ilgili işlerin açıklamasıdır. Bu fakihler velayet-i fakihi sadece bu çerçevede kabul etmektedir. Masumun velayet sahibi olduğu her hususta fakihin de velayeti olduğunu kabul etmemektedirler.

[119] Ahmed Neraki, Avaid’ul Eyyam, s. 187-188

[120] İcma-i muhassel, bir fakih tarafından fetva ve kitaplarına müracaat neticesinde ortaya çıkan alimlerin bir konudaki görüş birliğidir. Sadece şahıs veya şahıslar tarafından nakledilen görüş birliğini ifade eden menkul icmanın karşıtıdır.

[121] Lubbi delil, lafzi delilin karşıtı olup, içinde belli bir lafız olmayan delildir. İcma ve siret lubbi delillerden olup ayet ve rivayetler ise lafzi delillerden sayılmaktadır.

[122] Mir Fettah Meraği, Enavin, s. 345

[123] Muhammed Hasan Necefi, Cevahir’ul Kelam, s. 16, s. 178

[124] Şeyh Hur Amili, Vesail’uş Şia, c. 18, s. 101 (Kitab’ul Kaza, Ebvab-u Sifat’ul Kadı, 9-11. Bölümler)

[125] Muhammed Hasan Necefi, Cevahir’ul Kelam, c. 15, s. 421-422

[126] Muhammed Hasan Necefi, Cevahir’ul Kelam, c. 21, s. 395-397

[127] Bak. El-Hurr’ul Amıli, Vesail’uş Şia, c. 18, s. 101 (Kitab’ul kaza, ebvab-u sıfat’il kadı, 9-11. Bölümler

[128] Muhamemd Hasan Necefi, Cevahir’ul Kelam c. 40, s. 18

[129] Şeyh Murtaza Ensari, el-Mekasib, s. 154

[130] Şeyh Murtaza Ensari, Kitab’ul Kaza ve’ş Şehadet, s. 243, 244

[131] Hacı Aga Rıza Hamedani, Misbah’ul Fakih, Kitab’ul Hums, s. 160-161

[132] İstifaze çokluk anlamındadır. Çeşitli şahıslarca nakledilen rivayet ve icmaya haber-i mustefiz veya icma-i menkul-i Mustefiz demektedir.

[133] Seyyid Muhammed Bahr’ul Ulum, Bulget’ul Fakih, c. 3, s. 221 ve s. 232-234

[134] Kitab’ul-Bedr’uz-Zahir, Takrirat-i Ayetullah Burucerdi, s. 52

[135] Hz. Mehdi’nin mektuplarını (çev.)

[136] Murtaza Hairi, Salat’ul-Cum’a, s. 144

[137] İmam Humeyni (r.a), Kitab’ul-Bey’, c. 2, s. 488-489

[138] Şeyh Hasan Necefi Cevahir’ul Kelam, c. 15, s. 422 ve c. 21, s. 395

[139] Şeyh Mufid’in sözleri oldukça kısa olmasına rağmen apaçık bir şekilde velayet-i fakih görüşünü kabul ettiğini ortaya koymaktadır.

[140] Muhakkık Kerki’nin el yazması Kavaid kitabına yazdığı haşiye, s. 36

[141] Resail’ul-Muhakkik’il-Kerki, c. 1, s. 270

[142] İmam Humeyni, Velayet-i Fakih, s. 172-173

[143] Yazar bu konunun araştırma ve detay yollarını “el Hükm’ül İslam-i fi Asr’ıl Gaybet” kitabında yer vermiştir.

[144] Bak. Seduk “Men la Yehzuruh’ul Fakih”, c. 4, s. 420 (bab’un Nevadir, 5919. Hadis) Saduk, Kitab’ul Emali, s. 109 (34. Oturum, 4. Hadis); Saduk, Uyun-u Ahbari’r Rıza, 7, c. 2, s. 37 (94. Hadis); Saduk, Meani’l Ahbar, c. 2, s. 374 (423. Bölüm); el-Hurru’l Amili, Vesail’uş Şia, c. 18, s. 65 ve 66, (Kitab’ul Kaza, ebvab-u sifat-i kazi, 8. Bölüm, 50 ve 53. Hadisler) Merhum Nuri, Mustedrek’ul Vesail, (Kitab’ul Kaza, Ebvab-u sifat’il kazi, 8. Bölüm, 10, 11, 48, 52. Hadisler) Meclisi, Bihar’ul Envar, c. 20, s. 25 (Kitab’ul İlm, 8. Bölüm, 83. Hadis) Hindi, Kenz’ul Ummal, c. 10, s. 229 (Kitab’ul İlm min kısm’ıl Ekval, 3. Bölüm, 29292. Hadis)

[145] İstilah olarak bu konuya “Kendisine taalluk eden şeyin zikredilmemsinden kaynaklanan mutlak durum” denmektedir. Daha fazla araştırmak için bak. Kitab’ul Bey’ c. 2, s. 468, Seyyid Kazım Hairi, Esas’ul Hukumet’il İslamiyye, s. 150, Munteziri, Velayet’ul Fakih, c. 1, s. 463

[146] Bak. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet, s. 186-187 (özetle)

[147] Bakara Suresi 30. ayet

[148] Sad Suresi 26. ayet

[149] İtlak, belli bir kayıt ve ihtisasın olmadığı anlamındadır.

[150] Seduk, Kemal’ud Din, (İkmal’ud Din, c. 2, s. 483, (et-Tevkiat, Tevku’ur Rabi’, 45. Bölüm)

[151] Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 177

[152] Şeyh Hurr’ul Amuli, Vesail’uş Şia, c. 18, s. 101, (Kitab’ul Kaza, Ebvab-u sıfat’ıl Kazı, 11. Bölüm, 9. Hadis)

[153] Ravinin güvenilir olduğunu beyan etmeye, rical ilminde tevsik denmektedir.

[154] es- Susteri Kamus’ur Rical, . 1, s. 786,

[155] Yazar bu konuyu, Tahrir’ul Mekal fi Küllyit-i İlm’ul Recal adlı kitabında genelliği olan güven yolarından biri saymıştır. (bak. Mehdi Hadevi Tahrani, Tahrir’ul Mekal fi Külliyat-i İlm’ur Rical, s. 109, 111)

[156] Bak. Seyyid Kazım Hairi, Velayet’ul-Emr fi Asr’il-Gaybet, s. 122-125

[157] Bak. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet, s. 207-214

[158] İhticac, yani istidlal ve hüccet ikame etmek demektir.

[159] Elbette son dönem fakihlerinden bazısı, “fakihin veli olarak insanlar tarafından seçimi” veya fakihin hükümet işlerine nezareti veya fakih tarafından tayin edilen fakih olmayan birinin velayeti” görüşleri de söz konusu etmişlerdir.

[160] Muntaziri, Velayet-i Fakih, c. 1, s. 408-409

[161] Maksat velayet şartına sahip olan fakihtir.

[162] Bak. Muntaziri, Velayet-i Fakih, c. 1, s. 409-415

[163] Bir gruba farz olan ama onlardan birinin teşebbüsüyle diğerlerinden sorumluluk kalkan amele farz-i kifai denmektedir.

[164] Bak. Cevad-i Amuli, Velayet-i Fakih, Rehberi der İslam, s. 86

[165] a.g.e., s. 187

[166] Teklifi hüküm şeriatta direkt olarak mükelleflerin özgür ameliyle ilişkisi olan hükümlerdir. Teklifi hükümler beş kısımdır: Farz, haram, müstahap, mekruh ve mübah. Vaz’i hüküm ise direkt olarak mükelleflere özgür ameliyle ilişkisi olmayan, ama en direkt yolla ilişkisi bulunan hükümlerdir. Vazii hükümler belli bir sayıyla sınırlı değildir. Necaset, taharet, cüziyyet, şartiyyet, kayyumiyyet ve velayet gibi hükümler bu hükümler zümresindendir.

[167] Yani onlardan veya taraftarlarından her biri onları en bilgin, en takvalı, en cesur sayabilir.

[168] Bu yüzden anayasa kurulu üyeleri tayin teorisini kabul ettikleri halde anayasada insanların seçim hakkını kabul etmişlerdir. Elbette onlar tayin teorisinin ruhuyla da uyum içinde olan endirekt seçim metodunu direkt seçime tercih etmişlerdir.

[169] Eskiden günümüze büyük merciler hususunda uygulanan metot gibi

[170] Bazıları İran İslam Cumhuriyeti Anayasasındaki seçim teorisinin kabulüne delil saymıştır. Bu beyan üzere onların iddiasının batıl olduğu da ortaya çıkmaktadır.

[171] Bazıları Tomas Habr’ın göresel teorisi gibi bazı siyasi felsefe ekollerini örnek alarak tayin teorisini tevcih etmeye çalışmış ve halkın sadece itaat eden bir konumda olduğunu ifade etmeye çalışmışlardır. Bu tür görüşler İslami hususların ruhuyla ve bu cümleden velayet-i fakih ile uyumlu değildir.

[172] Bak. Muntaziri, Velayet-I Fakih, c. 1, s. 531-532

[173] Bakç Mehdi Hairi Yezi, Hikmet ve hükümet, s. 64- 65

[174] a.g.e.s. 171-172

[175] Mehdi Hairi Yezdi Hikmet ve Hükümet, s. 100- 107

[176] Bu konu rivayetlerde “ölü bir toprağı ihya eden kimse oranın sahibidir” şekilden beryan ediilmiştir. (Bakç Meclisi Bihar’ul Envar c. 76, s. 111, 10. hadis

[177] Bak. Mehdi, Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet, s. 113

[178] Vekaley tümüyle birbirinden farklı iki anlam ifade etmektedir:

1-Fıkhi ve hukuki vekalet ki bu vekalet türünde vekil, müvekkil tarafından özel tasarruf veya mütevekkili ile ilgili tüm hukuki tasarruflarda bulunma imkanına sahip bulunmaktadır. Bu iptal edilebilir bir vekalettir. Fıkhı ve hukuki alanda “caiz sözleşme” olarak adlandırılmaktadır. Verilen örneklerden de anlaşıldığı gibi teori sahibi vekaletin bu anlamını göz önünde bulundurmuştur.

2-Siyasi vekalet ki bu vekalette vekil müvekkiline oranla bir takım haklar karşısında bazı yetkiler elde etmektedir. Bu vekalette taraflardan hiç birisi sözleşmeyi bozamaz. Söz konusu beyanın gizli paradoksundan da anlaşıldığı üzere vekaletin bu iki anlamı hususunda da yanlışlığa düşülmüştür.

[179] Sovereignty

[180] Authority

[181] Cevad-i Amuli, Velayet-i Fakih, s. 110-112

[182] Bak. Cevadi-i Amuli, Velayet-i Fakih, s. 121-122, Seyyid Kazım Hairi, Esas’ul-Hukumet’ul-İslamiyye, s. 247

[183] Bak. Muntaziri, Velayet-i Fakih, c. 1, s. 289-300

[184] Kehf suresi, 28. ayet

[185] el-Kuleyni, el-Kafi, c. 1, s. 407 (Kitab’ul-Huccet, Bab-u Ma Yecip min Hakk’il-İmam a’la’r-Raiyyet, 8. hadis

[186] Akıl sahiplerinin zihninde kesin olarak kabul gören her şey “irtikaz-i ukela” (Akıl sahiplerinin birikimleri) diye adlandırılmaktadır.

[187] Bak. Munteziri, Velayet’ul-Fakih, c. 1, s. 319-327

[188] bak. Bu kitap, velayet-i fakihin delillkeri   konusu, nakli delil

[189] “Kusser” “kasır” kelimesinin çoğulu olup şahsi işlerini idare etmekten aciz olan kimse demektir.

[190] bak. Bu Kitap, Velayet-İ Fakih Konusu, Kavramsal Yorum.

[191] bak. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet s. 216

[192] Ahzap suresi, 6. ayet

[193] Bak. Bu kitap, Masumların Velayet konusu

[194] bak. Bu kitap, Velayet-i Fakih’in delilleri konusu

[195] Bu yüzden Edward Jenks, “İngiliz hukuku” kitabında zorlama kaynağının (Kompulsion) düzen ve düzenleme ile (order) birlikte olduğu taktirde istibdad ve başı boş iktidara sebep olmayacağı inancındadır. Bu düzen ise kanun çıkarma ve yasama için bir takım ölçülerin olduğu durumda gerçekleşir.

[196] Bu İran İslam Cumhuriyeti Anayasasında yer alan ve ardından burada belirtilen benzeri sorularla söz konusu edilip daha geniş konulara kaynaklık eden konunun bizzat kendisidir.

[197] İmam Humeyni’nin (r.a) düzenin maslahatını teşhis kurulunu teşkil etmek için teşebbüste bulunması bunun örneklerinden sayılmaktadır.

[198] Ruhaniyete özgü mahkemenin teşekkülü, bu velai tasarrufun örneklerinden biri sayılmaktadır. İmam’ın (r.a) bazı milletvekillerine o zaman söylemiş olduğu cevapta bu nükte beyan edilmiştir.

[199] Ebu’l Fazl Kadı, Hukuk-i Esasi ve Nihathay-i Siyasi, s.721, İntişarat-i Danışgah-ı Tahran, İsfend /1373

[200] Leviatan

[201] Mahmut Sınai, Azadi-i Ferd ve Kudret-i Devlet, Hobbes, Loce, Stuart Mill’in siyasi ve toplumsal inançları konusu, yazılarının özetinin tercümesi, Tahran, Suhen, Franglin, 1338, Cemal Barut, el-Muctemeul Medeni, s. 14-18

[202] “Allah’ın insanları üzerinde yarattığı ilafi fıtrat.” (Rum Suresi, 35. ayet

[203] Ciwill Society

[204] Muhammed Cemal Barut, el-Muctemeul Medeni, s. 15

[205] a.g.e, s. 14- 18

[206] Citizen

[207] Foreigner

[208] Al-i İmran suresi, 19. ayet

[209] Coutrg

[210] Nation

[211] Bu kitap velayet-i fakihin delilleri konusu, nakli delil.

[212] İmam Humeyni (r.a) bu metotları “İçtihad-i Cevahiri” veya “Fkh-ı Sünneti” olarak adlandırmıştır. (bak. Mehdi Hadevi Tahrani, Fıkh-i Hükümeti ve Hükümet-i Fıkhi, İmam Humeyni ‘nin vefatının 5. Yıl dönümü münasebetiyle risaletin özel eki, s. 10-11, Hurdad, 1373. Madde)

[213] Bu yüzden bazen şöyle denmektedir: Şer-i Hükümler iki kısımdır:

1-İlahi hükümler

2-Velayet ile ilgili hükümler

Birincisi dini sabit ve dtümel hükümlere ve fetvaları, ikincisi ise rehber tarafından verilen hükümleri ifade etmektedir.

[214] Nahl suresi, 43. ayet

[215] Bu meseleye en üstün olma şartı denmektedir. İlmi en üstün olan kimseye müracaat şu hususlarda farzdır:

a- En Bilgin olanın en bilgin olmayandan fetvası farklı olduğu hususta

b- En bilgin insan ile diğerleri earasındaki ilmi ve uzmanlık mesafesi çok olduğu ve en bilgin olmayanın fetvasının, her ne kadar diğer insanlarla mukayesede uzmanlık ifade etse de en bilgin olanın fetvasıyla mukayese edildiğinde akıl sahileri nezdinde uzmanlık değeri taşımadığı hususlarda.