www.EhlibeytKutuphanesi.com
içindekiler 


                            

EHL-İ SÜNNET'İN TENKİT ETTİĞİ ....../  327


                                                   MUT'A VEYA GEÇİCİ EVLİLİK


        Mut'a veya geçici evlilik belli bir süreye kadar yapılan evliliğe denir. Bu tür evlenmede de aynen daimi evlilikte olduğu gibi icab ve kabulden oluşan belli bir akdi okumak gereklidir. Örneğin kadının erkeğe belli bir mehriye karşılığında kendisini belli bir süre için tezvic ettiği anlamını veren aşağıdaki akdi okuduktan sonra erkeğin onu kabul ettiği manasını veren kabul akdini okuması gerekir.


       

        Kadın der ki:

                                          
        Erkek der ki:

                                          

        Bu tür akdin sıhhatinde gerekli olan mehriye, sürenin belli olması, kadının evli olmaması iddet süresini bitirmesi vb. şartlar Şia'mn fıkıh kitaplarında da yazılmıştır. isteyenler mezkur kitaplara baş vurabilirler.

        Mut'a olan kadının süresi bittikten sonra iki hayız görme müddetince ve eğer kocası ölürse dört ay on gün boyunca beklemesi gerekir. Mut'a akdinden sonra kadınla erkek arasında miras nafaka vb. haklar sözkonusu değildir. Ama geçici evlenmeden meydana gelen bir çocuk, miras ve nafaka hakkı dahil olmak üzere, maddi ve manevi bütün

 

 

328...../  DOĞRULARLA BİRLİKTE

haklarda da daimi evlenmeden olan bir çocuk gibidir, o da babasına tabidir. Mut'a denilen geçici evlilik genel şan ve çerçevesiyle işte bundan ibarettir. Görüldüğü üzere, bazılarının iddia ettiğinin aksine, mut'ayla gayr-i meşru ilişki kurmanın hiç bir ilişkisi yoktur.

        Şia kardeşleri gibi, Ehl-i Sünnet de mezkur evliliğin aslının Nis'a suresinin 24. ayetiyle teşri olduğunda ittifak etmektedirler. Allah-u Teala bu ayette şöyle buyuruyor.
                            


        "Kadınlardan biriyle evlenerek faydalandığımz takdirde mehirlerini kararlaştırıldığı veçhile verino Miktarını tayin ettikten sonra günü! hoşluğuyla herhangi bir hususta uyuşur samı suç yok size. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir"

       
Yine Şia ve Ehl-i Sünnet Hz. Resuluılah (s.a.a)ın kendisinin bu tür evlenmeğe izin verdiğini de ve o Hazret'in zamanında geçici süreyle evlenme yaptıklarında da ittifak içerisindeler.

        Şia'yla Ehl-i sünnet'in ihtilaf ettikleri husus bu hükmün nashedilip edilmediğidir. Ehl-i Sünnet'e göre bu küküm halkmış ve geçici evlenme haram kılınmıştır. Bunu nasheden ise Sünnet-i Nebeviyye'dir, Kur'an değil. Ama Şia'ya göre, mezkur hüküm nashedilmemiş ve kıyamete kadar da helaldır. O halde ihtilaf mezkur ayetin nashedilip edilmediği

EHL-İ SÜNNETİN TENKİT ETTİĞİ. . . / 329

hususundadır. Öyleyse gerçeğin ortaya çıkması için herhangi bir duygusalhk ve taassube kapılmadan her iki grubun da sözlerini gözden geçirmek gerekiyor.

        Mezkur ayetin neshedilmeyip kıyamete kadar mut'anın helal olduğunu.söyleyen Şia'nın delili şundan ibarettir.

        "Hz. Resulullah(s.a.a)ın mut'ayı yasakladığı bize ulaşmamıştır. Ehl-i Beyt imamları ise Resulullah (s.a.a)'ın getirdiği bu hükmün baki kaldığını buyurmuşlardır. Eğer Hz. Resuluılah (s.a.a) Allah'ın kitabında geçen bu hükmü nashetseydi, bunu herkesten daha önce başlarında İmam Ali olmak üzere Ehl-i Beyt imamlarının açıklaması gerekirdi. Zira onlar Peygamber (s.a.a)'in bıraktığı iki emanetten biridir. Meselenin gerçeği şundan ibarettir. Ehl-i Sünnet'in kendi alimlerinin de şehadette bulunduğu gibi Allah'ın kitabında sabit olan mut'a hükmünün yasaklayan ikinci halife Ömer'dir. O kendi içtihadına dayanarak bunu yasaklamıştır. Oysa biz Ömer'in şahsi içtihadından dolayı bir ilahi hükmü terkedemeyiz. Şia'nın mut'anın helal oldJğu konusundaki sözlerinin özeti bundan ibarettir."

        Bu söz isbat edildiği takdirde çok sağlam ve hak bir sözdür. Çünkü her müslümandan istenilen, Allah'ın ve Resu1'ünün hükümlerine tabi olmaktır ve diğerlerini makamları ne derece yüce olursa olsun Kur'an ve Sünnet'ten öne geçirmemektir.

        Ama Ehl-i Sünnet'e gelince, onlar mut'anın helal kılınıp hel al lığın ın da Kur'an-ı Kerim'de açıklandığı, Resuluılah (s.a.a)ın da buna müsade ettiğini ve sahabenin de bunu



330 / DOĞRULARLA BİRLİKTE

yaptıkları hususunda ittifak etmelerine rağmen, onun daha sonra nashedildiğini ileri sürmüşler ve nashedinin kim olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları Hz. Resuluılah (s.a.a)'ın ölümünden önce onu yasakladığIni söylerken, bazısı ise Ömer ibn-i Hattab'ın onu yasakladığını söylüyor ve Ömer'in sözünün de hüccet olduğunu iddia ediyorlar. Çünkü Hz. Resuluılah (s.a.a)'dan naklettikleri bir hadiste şöyle denilmiştir.

                                   

       
"Benim ve benden sonra Hulefa-i Raşidin'in sünnetine sarıim ve onu dişlerinizle sımsıkı tutun."

       
Ömer'in sözlerinin de uygulanması gereken bir sünnet olduğunu iddia ederek Ömer'in yasağına dayanıp mut'ayı haram kabul eden Ehl-i Sünnet'in görüşüne bir sözümüz yoktur. Çünkü bu yalnızca bir taassup ve zorluktan gayri bir şey değildir. Yoksa nasıl müslüman bir kimse bazen hata edip, bazen isabet eden bir muçtehidin sözüne dayanarak Allah'ın ve Resurünün sözünü bir kenara bırakabilir?! Bu tutum, Kur'an ve sünneten açık bir nassın bulunmadığı bir konuda tutarsız olduğu gibi açık bir nassın bulunduğu bir husus olursa, o zaman da Ahzap suresinin 36. ayetindeki hükme dahil olur.

                                   

EHL-İ SÜNNET'İN TENKIT E1TİĞİ. . . / 331

        "Allah ve Resum, bir işe hükmetti mi erkek olsun, kadın olsun, hiçbir inananın, o işi istediği gibi yapmakta muhayyer olmasma imkan yoktur ve kim, Allah'a ve peygamberit1e isyan ederse gerçekten de apaçık bir sapıkhğa düşmüş, sapıııp gitmiştir."

       
Bu hususta benimle aynı görüşü paylaşmayan kimse İslam şeriatı hakkında bildiği kavramlar ile Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyye'ye müracaat etsin. Mezkur ayette, Kur'an-ı Kerim konuyu en iyi şekilde açıklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de, Kur'an'a ve Sünnet-i Nebeviyye'ye sarılmayan kimselerin dalalete düştüğünü belirten birçok ayetler vardır.

        Sünnet-i Nebeviyye'den olan deliilere gelince, bunlar da çoktur. Fakat Hz. Resuluılah (s.a.a)ın şu sözü ile iktifa ediyoruz.
                                        

       
"Muhammed'in helah kıyamete kadar helaldır, haramı da kıyamete kadar haramdır."

        Buna göre hiç kimsenin Allah veya Resulü tarafından açık bir nassın olduğu herhangi bir şeyi helal veya haram etmek hakkı yoktur.

        Bütün bu delillerden sonra diğer müçtehitlerin davranış, haraket ve içtihatlarının da Kur'an ve Sünnet'te yer alan bir hükmü neshedebileceğini söyleyen ve bu hususta bizleri ikna etmeğe çalışan kimselere Bakara süresinin 139. ayetini cevap olarak söylemekten başka bir çaremiz yoktur.



332 / DOĞRULARLA BİRLİKTE

                                  


        "De ki: Allah hakkında bizimle mücadeleye mi girişiyorsunuz? O, bizim de rabbimizdir, sizin de rabbiniz. Bizim yaptıklarımız bize ai~ sizin yaptıklarınız size ve biz bütün kalbimizle Allaha bağlıyız."(1)

     
  Ayrıca bu delili getirenler gerçekte Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'le mut'anın sabit olduğuna dair Şia'nın görüşünü te'yit etmekte ve Ehl-i Sünnet kardeşleri için bir hüccet sayılmaktadırlar. O halde bahsimiz sadece Hz. Resuluılah (s.a.a)'ın hadisleriyle Kur'an-ı Kerim'deki mut'a hükmünü iddia edenler ile ilgilidir. Her ne kadar Müslim Sahih'inde Hz. Resulullah'ın mut'ayı nashettiğini nakletmiş ise de, bu grubun sözleri çelişkilidir ve sağlam bir delile de dayanmamaktadır. Çünkü eğer Hz. Resulullah'tan bu konuda herhangi bir nehiy gelmiş olsaydı Müslim'in Sahih'inde naklettiği üzere Ebubekir'in zamanıyla Ömer'in hilafet zamanının bir kısmına kadar müslümanlar arasında muta ile amel edilmezdi. Başka bir tabirle, eğer Resuluılah (s.a.a) mut'ayı haram kılmış olsaydı. Peygamber (s.a.a)den sonra mut'aya amel eden sahabelerin de bu nehyi bilmeleri gerekirdi.

        Eta diyor ki, "Cabir ibn-i Abdullah dönmüştü, ziyaretine gittik. Bir takım
Umre amelinden şeyleri sorduktan


 

--------------------------------------
1 - Sahih-i Muslim. c.4. s.158.


EHL-İ SÜNNETİN TENKİT E'ITİĞİ. . , / 333

sonra mut'a konusundan söz açıldı Cabir dedi ki: "Evet, biz hem Hz. Resulullah'ın ve hem de Ebubekir'in ve hem de Ömer'in zamanında mut'a yaptık."

        O halde eğer Resuluılah (s.a.a) mut'ayı nahyetmiş olsaydı sahabenin Ebu~ekir ve Ömer'in dönemlerinde mut'a yapmaları doğru olmazdl. Demek gerçek şudur ki, Hz. Resuluılah (s.a.a) onu nehyetmemiş ve onu haram etmemiştir. Sahih-i Buhari'de de olduğu gibi nehiy Ömer ibn-i Hattab'ın tarafından gerçekleşmiştir.

        Musedded'in Yahya'dan, o da Imran Ebubekir'den, o da Ebu Reca'dan o da İmran ibn-i Husayin'den naklettikleri bir hadiste şöyle denilmiştir.

        "Mut'a ayet i Allah'ın kitabında inmiştir. Biz de Resulullah'la birlikte ona amel ettik. Kur'an-ı Kerim'de onu haram kılacak bir ayet inmedi. Hz. Resuluılah da vefat edineeye onu nahyetmedi. Sonra birisi (çıkıp) bu hususta kendi görüşüne göre istediğini söyledi. "Muhammed bu adamın "Ömer olduğu söylenmiştir" demiştir.w
Aziz okur, gördüğün üzere sahabeninde sarih bir şekilde beyan ettiği gibi Hz. Resuluılah (s.a.a) mut'ayı nehyetmeden vefat etmiştir. Bu sahabi, hararnı Ömer'e isnad edip onun isteği üzere hükmettiğini söylemekten çekinmiyor. Yine Cabir ibn-i Abdullah el Ensari şöyle diyor. "Ömer'in Amr ibn-i Hureys olayında mut'ayı nehyedinceye kadar Hz. Resuluılah (s.a.a)'m ve Ebubekir'in döneminde bir avuç


1 - Buhari, c.5 s.158



334 / DOĞRULARLA BİRLİKTE

hurma ve un karşılığında mut'a yapıyorduk."(1)

        Anlaşılan sahabelerden bazısı da Ömer'in görüşünde idiler. Bu garipsenecek bir şey değildir. Çünkü "Perşembe günü faciası" olayında naklettiğimiz gibi sahabelerden bir kısmı Ömer'in Hz. Resulullah'a "sayıklıyor; bize Allah'm kitab'ı yeterlidir' derken de onun görüşünü paylaşıyorlardı O halde Hz. Resulullah'a hakaret sayılan bu gibi hassas meselede Ömer'i destekledikierine göre mezkur içıihatlarda neden onu desteklemesinler ki? Şimdi o sahabelerden birisini dinleyetim ki şöyle diyor.

        "Ben Cabir ibn-i Abdullah'ın yanında idim, birisi gelip ona İbn-i Abbas ve İbn-i Zubeyr'in iki mut'a (Hacc mut'ası ve kadınların mut'ası) konusunda ihtilafa düştüklerini söyledi. Cabir, "Biz onları Resulullah'la birlikte uyguladık; fakat Ömer onları yasakladı, biz de artık tekrarlamadık" dedi. Bu yüzden ben şahsen bazı sahabelerin Ömer'in haraketini sağlamlaştırmak ve ona yönelen muhtemel itirazları defetmek için mut'anın yasaklanmasını ve nehyedilmesini Hz. Resulullah'a isnad ettiğine inanıyorum. Yoksa Hz. Resulullah'm Kur'an'ın helal kıldığı bir şeyi haram kılması düşünülemez. Çünkü biz İslam hükümleri içerisinde Allah'ın helal kılıp, Resulullah'm tahrim ettiği hiç bir hükme rastlamıyoruz. Hatta Hz. Resulullah'm bunu nehyettiğini bile farzetsek o zaman Hz. Resulullah'a en yakın kimse olup herkesten daha çok dini hükümleri bilen

------------------------

ı1- Sahih-i Mislim, c.4, s.131



EHL-İ SÜNNET'İN TENKİT ETTİĞİ..../ 335

        Hz. Ali bunun aksini söylemezdi. Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor.(1)

                               

        "Mut'a Allah'ın kollarına verdiği bir rahmetiir. Eğer Ömer onu yasaklamasaydı şaki (sapık) kimseden gayrisi zina yapmazdı" (1)

         Ayrıca Ömer'in kendisi de nehyi Hz, Resulunah'a isnad etmemiş ve aksine şu meşhur sözünde açıkça:

                                       


        "İki mut'a Resulullah'm döneminde helal idi, ben bu iki mut'ayı nehyediyorum ve onları yapanları cezalandıracağım. Bu iki mut'a, hacc mut'asıyla, kadınlann mut'asıdır."(2)

        Ahmed ibn-i Hanbel'in Müsned'i de bu konuda Ehl-i Sünnet'in büyük bir çelişki içerisinde bulunduğunun bazılarının Hz. Resulullah'ın buyruğu na uyarak onu helal kabul ettiğinin ve bazısının da Ömer ibn-i Hattab'a uyarak

---------------------
ı - Sa'lebi'nin yazdığı "El Kebir" tefsiri ile Taberani'nin yazdığı "El Kebir' adlı tefsiri, muı'a ayetinin tefsirinde.
2 - Fahr-i Razi'nin yazdığı "El Kebir' tefsiri, "Onlardan (kadınlardan) mut'a yaptığınız...." ayetin tefsirinde.



336 / DOĞRULARLA BİRLİKTE



onu haram kıldığının en büyük delilidir. Ahmed ibn-i Hanbel'in tahriç ettiği bir hadiste de şöyle yer almıştır.

        "İbn-i Abbas, "Hz. Resulullah mut'a' yaptı" dediğinde Urve ibn-i Zübeyr "Ebubekir ve Ömer mut'ayı nehyetmişlerdir" dedi. O zaman İbn-i Abbas "Şu Urve ne söylüyor?' dedi. Birisi "Ebubekir ve Ömer'in mut'ayı nehyettiğini söylüyor" dedi. O zaman İbn-i Abbas dedi ki: Yakında bu kavmin helak olacağına inanıyorum. Ben "Resulullah dedi" söylüyorum, o "Ebubekir ve Ömer nehyetmiştir" diyor."(1)

        Ehl-i Sünnet, kadınların mut'ası konusunda Ömer'e itaat ederken, Hacc mut'ası (Hacc-ı Temettu) konusunda onun nehyine muhalefet etmişlerdir. Oysa daha önce naklettiğimiz üzere Ömer her iki mut'ayı da aynı şekilde nehyetmiştir. Burada muhim olan nokta Ehl-i Beyt imamlarının muhalefet edip Ömer'in haraketini inkar ederek her iki mut'aOln da kıyamete kadar helal olduğunu belirtmeleridir. Bununla birlikte Ehl-i Sünnet alimlerinden bazıları mut'anın helal oluşu konusunda Ehl-i Beyt'e uyarak, onun helal olduğuna inanmıştır. Onlardan birisi "Ez Zeytuni" üniversitesinin rektörlüğünü yapan Tunus'lu alim Şeyh Tahir ibn-i Aşur (r.a)'dır ki, ünlü tefsirinde "Onlardan istimta yaptığımz (kadınların) tayin edilen mehriyesini onlara verin" ayetini tefsir ederken mut'anın helal olduğuna inanmıştır.(2) Diğer alimlerin de bu alim gibi taassubun etkisi altında kalmayıp

- --------

1 - Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.1, s.337,
2 - Tahir ibn-i Aşur'un yazdığı "Et Tahrir-u ve'l Tenvir" adlı tefsir,
c.3, s.5.

 

EHL-İ SÜNNET'İN TENKIT ETTİĞİ . . / 337

dini hükümleri açıklamak hususunda kınayanların kınamasına itina etmemeleri gerekir.

        Bu kısa bahsimizden de anlaşıldığı üzere Ehl-i Sünnet'in muta'nın helal kılınması konusunda Şia'ya itiraz edip kınamasında hiçbir bir delili olmadığı gibi aksine kesin delil ve hüccetler de Şia'nın görüşünü desteklemektedir. Bu konuda her müslümanın Hz. İmam Ali'nin şu sözünü hatırlaması gerekir. "Mut'a Allah'ın kullarına verdiği bir rahmettir." Gerçekten de hangi rahmet bundan daha önemli olabilir? oysa ki tuğyan ettiğinde, ister erkek olsun, ister kadın, insanı bir hayvan haline getiren azgın şehvetin ateşi bu hükmün tatbiki sayesinde sondürülebilir.

        Bilahere, özellikle gençler olmak üzere bütün müslümanlar bilmelidir ki, Allah-u Teala, ister kadın ister erkek bir insanın zinaya düşmesinin cezasını bazı durumlarda kırbaçlanmak ve bazı durumlarda da taşlanarak öldürülmek şeklinde tayin etmiştir. Oysa insanları ve nefsi isteklerini yaratan ve onları islah edecek şeyleri de bilen sadece O'dur. O halde rahmet yolunu açmadan onlara ağır cezaları tayin etmez. Bu yüzden Rahman ve Rahim olan Allah, kullarına rahmederek mut'ayı helal kılmıştır ki, tamamen şaki olan kimseden gayrisi zinaya düşmesin. Nitekim hırsızlık yapan kimsenin de elinin kesilmesini emretmiştir. Fakat diğer yandan Beyt'ul Mal'dan fakir ve muhtaç olanların ihtiyaçlarının giderilmesini emretmiştir ki şaki alanlardan gayrisi hırsızlık yapmasın.