www.EhlibeytKutuphanesi.com
içindekiler 

              

306 DOĞRULARLA BİRLİKTE



                                                                                          
BEDA KONUSU

        Şia'da beda kısaca ilahi irade gereği kaza ve kaderin değişmesine denmektedir. Nitekim Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur.

                                                  

        "Allah istediği şeyi mahveder ve istediği şeyi sabitleştirir; asıl kitap onun katmdadır."

                                                                                                                                 Ra'd / 39

        Ama bazıları kendi cehaletlerinden bu konuyu yanlış yorumlayarak, Allah'a nisbet verilen bedanın insanlarda olduğu gibi ortaya çıkan yeni bir durumdan sonra görüşünü değiştirerek önceki azminin hilafına bir iş yapmaya denildiğini ileri sürmüşler. Ehl-i Sünnet'ten bazıları Şia'nın bu anlamda bedaya inandığını söyleyerek, bunun Allah-u Teala'ya cehalet ve eksiklik isnad etmeyi gerektirdiği şeklinde itirazda bulunmuşlardır. Oysa beda inancının hem kul ve hemde Allah-u Teala'da aynı manada olduğunu söylemek doğru değildir. Şia'nın böyle bir şeye inandığını söyleyen bir kimse onlara iftira etmektedir. Şia'nın geçmişte ve şimdiki sözleri açık-seçik ortadadır.

        Şia'nın büyük alimlerinden biri olan Şeyh Muhammed Muzaffer "Akaid'ul İmamiyye" (Şia inançları) adlı kitabında şöyle yazıyor.

"Bu anlamda olan beda inancını Allah-u Teala'ya isnad


EHL-İ SÜNNETIN TENKIT EmOİ. . . i '!IJ7

etmek doğru değildir. Çünkü bu cehalet ve eksikliktir ve bunun Allah'a isnadı ise muhaldır, Şia da böyle bir şeye kail değildir."

        Hz. İmam Sadık(s.a) buyurmuştur ki:

                                

        "Her kimse Allah-u Teahi'da herhangi bir şey hakında pişmanlağı gerektirecek yeni bir durumun ortaya çıktığını zannederse, o bizim nezdimizde Allah-u Teala'ya küfretmiş sayılır."

       
Ve yine buyurmuştur ki:

                                       

       
"Herhangi bir şey hakkında, dün bilmediği yeni bir şeyin bügün Allah'a zahir olduğunu sanan bir kimseden beriyim."

Buna göre, Şia'nın inandığı beda konusu Allah-u Teala'nın Ra'd suresinin 39. ayetinde açıkladığı:

                                            

        "Allah istediğini mahveder ve istediğini de sabitleştirir; asıl kitap onun katındadır."



308 i DOĞRULARLA BİRLİKTE

        Sınırdan dışarı çıkmamaktadır. Bu ise hem Ehl-i Sünnet'in ve hem de Şia'nın inandıkları bir konudur. Görülüyor ki, Şia'ya bu ayette açıklanan hükme inandığı için itirazda bulunan Ehl-i Sünnet de Şia gibi Allah'ın hüküm, ecel ve rızkları değiştirdiğine kaildir. Yani Şia ile bu hususta aynı görüşü paylaşmaktadır.

        İbn-i Merduye ve İbn-i Asakir'in tahriç ettikleri bir rivayette şöyle yeralmıştır. "Hz. Ali, Hz. Resulullah'tan "Allah istediğini mahveder ve istediğini de tesbit eder, asıl kitap onun katındadır" ayetini sorunca, Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.

                             

       
"Hem senin ve hem de benden sonra ümmetimin gözünü bu ayetin tefsiriyle aydmlatacağım. Gereğice verilen sadaka, anne babaya ihsanda bulunmak ve hayır işleri yapmak şekaveti seadete dönüştürür, ömrü uzatır ve insana kötü hadiselerden korur."

       
Yine İbn-i Münzir, İbn-i Ebi Hatem ve Beyhaki'nin ("Eş Şa'b" kitabında) naklettiği bir hadiste de Kays ibn-i Ubbad, Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğunu naklediyor.
                           

EHL-İ SÜNNET'İN TENKIT ETIİCİ....../ 309

                                                                           

       
"Haram aylaran onuncu gecesinde iş Allah'ın elindedir. Recep ayınan onuncu gecesinde de istediğini mahvedip, istediğini de sabitleştirir."

       
Abd ibn-i Hamid, İbn-i Cerir ve ibn-i Münzir'in naklettikleri bir rivayette de Ömer ibn-i Hattab, Beytullahı tavaf ederek şöyle demiştir:

        "Ey Allah'ım, eğer benim için bir şekavet veya günah yazmışsan onu mahveyle. Zira sen istediğini mahveder ve istediğini de sabit kılarsın; ana kitap senin yanmdadır ve
. onu benim için saadet ve mağfiret karar kıl"

        Yine, Buhari Sahih'inde Hz. Resulullah'ın miracıyla ilgili tahriç ettiği bir kıssada beda inancına doğrulamaktadır. Bu kıssa şöyledir:

                            

        "Sonra bana elli vakit namaz farz oldu. Dönüp Musa'nın yanına gelince, benden "ne yaptın?" diye sordu.




310 i [)()(;RULARLA BİRLİKTE

Dedim ki: "Bana elli vakit namaz farz oldu." Musa "Ben halkı senden daha iyi tanıyorum. Beni İsrail için ne kadar çaba harcadım. Senin ümmetin tahammül edemez; dön, Rabb'inden bu farzı hafifletmesini iste." dedi. Ben de dönüp Allah'tan kolaylık istedim. Allah, kırk vakit namazı farz kıldı Sonra Musa'yla aramızda ayna şekilde sohbet ettik. Ben yine geri döndüm; (Rabb'im) otuz vakit namazı farz eyledi. Benzeri bir durumdan sonra yirmi vakit namazı farz kıldı. Sonra, Müsa'ya geldim, o ayna sözü söyledi. (Bu sefer) Allah, beş vakit namazı farz kıldı. Sonra Musa'ya geldim, yine "ne yaptı?" diye sordu. "Beş vakit namazı (Allah-u Teala) farz kıldı" dedim. O yine  indirtmemi söyledi. Ben de selam ettim; Ama -bana şöyle nida edildi: "Ben hükmümü verdim ve kullarıma kolaylık sağladım, bir hayrı da on misliyle mükafatlandıracağım." (1)

        Buhari'nin naklettiği ayn bir hadiste. de Hz. Resulullah'ın beş vakit namaza ininceyekadar mükerrer dönüşlerini anlattıktan sonra, şöyle devam ediyor.

        "Hz. Musa, Resulullah'a ümmetinin beş vakit namaza da tahammül edemeyeceğini belirterek yine dönüp Allah-u

------

1 . Sahih-i Buhari, c.4, s.250 "Bab'ul Mir'ac" - Sahih-i Müslim. c.1, s.101 "Resulullah'ın mir'aca gidip namazların farz oIunuş."bölümü.

 

EHL-İ SÜNNET'İN TENKİT ETIİĞİ. . . / 311

Teala'dan hafifletmesini istemesini söyledi. Fakat Resulullah (s.a.a) "Artık ben Rabb'imden utanıyorum. "cevabını verdi."(1)

         Kısaca, beda inancı İslami kavram ve Kur'an'ın ruhuyla uygun olan doğru bir inançtır. Allah-u Teala şöyle buyuruyor.
                                                

         
"Allah bir kavmin durumunu onlar kendileri kendilerini değiştinnedikçe değiştinnez."

                                                                                                                         Ra'd / 11


       
Aslında ister Şia ve ister Ehl-i Sünnet, eğer Allah-u Teıllıl'nın kaderi değiştirdiğine inanmasaydık, fazla namaz ve dualarımızın ne faydası olurdu? Yine hepimiz Allah-u Tealıl'nın Peygamberlere göre ahkamını değiştirip şeriatlan nashettiğine ve hatta Hz. Resulullah (s.a.a)ın şeriatında bile nasih ve mensuh olduğuna inanıyoruz. Buna göre beda'ya inanmak, küfür olmadığı gibi dinden çıkmak demek de değildir. Ehl-i Sünnet'in bu konuda Şia'ya saldırıp, itirazda bulunmak hakkı olmadığı gibi, Şia'nın da bu hususta Ehl-i Sünnet'e itiraz etmek hakkı yoktur.

        Ben bir çok kez mezkur mi'rac kıssasına dayanarak Ehl-i Sünnet'in de bedaıya inandığını söylediğimde onlardan bazıları bu hadisin beda inancını isbatlamadığını ileri sürüyorlardı. Bunun üzerine ben Sahih-i Buhari'de nakledilen ve bizzat beda lafzının açıkça kullanıldığı aşağıdaki hadisi delil olarak söz konusu edince artık onlar susmak zorunda

------------------

1 - Sahih-i Buhari, c.4, s.250 "Bab'ul Mir'ac" Sahih-i Müslim. c.1 s.101 "Resulullah'ın mir'aca gidip namazların farz oIunuş."bölümü.



312 DOĞRULARLA BİRLİKTE

kaldılar. Buhari'nin naklettiği bir hadiste, Ebu Hureyre şöyle naklediyor. Resulullah buyurdu ki:

        "Beni İsrail'den cüzamh, kör ve kel olan üç şahsı imtihan etmek Allah'a zahir (beda) oldu. Bunun için bir melek gönderdi. O melek, cüzamlıya gelerek "Senin en çok sevdiğin şey nedir?" diye sordu. O "Güzel bir renk ve güzel bir deri. Çünkü halk benden iğreniyor" dedi. Melek onu meshederek önceki pisliğini giderdi ve yerine güzel bir renk ve güzel bir deri verdi. Sonra "Hangi malı daha çok seviyorsun?" dedi. O "Deveyi daha çok seviyorum" dedi. Ona on aylık hamile bir deve de verdi.

        Sonra kel olanın yanına geldi, "Sen daha çok neyi seviyorsun?" dedi. O "Benden bu pisliği giderecek güzel bir saçımın olmasını. Çünkü halk benden iğreniyor" dedi. Melek ona da meshedince o pisliğin i giderdi ve ona güzel bir saç verdi. Sonra "Malların hangisini daha çok seviyorsun?" dedi. O "Daha çok sığırı seviyorum" dedi. Ona da gebe bir sığır verdi.

        Sonra körün yanına gelip "Sen daha çok neyi seviyorsun?" dedi. O "Allah'ın bana gözlerimi yeniden kavuşturmasını istiyorum." dedi. Melek ona meshetti, Allah onu tekrar gözlerine kavuşturdu. Sonra "Hangi malı daha çok seviyor sun?" dedi. O "Koyun" dedi. Ona da doğurgan bir koyun verdi.

       Daha sonra bu şahısların deve, sığır ve koyunlan çoğaldı, herbirisinin bir sürüsü oldu. O zamanda, melek yine onlara gelerek onlardan sahip oldukları mallardan kendisine

EHL-İ SÜNNETIN TENKIT ETIİĞİ. . . 313

vermelerini istedi. Kel ve cüzamlı olan şahıslar bunu reddettiler, Allah da onları eski hallerine dönderdi. Kör ise meleğe sahip olduğu malda!1 verdi. Allah onun malını daha da çoğaltıp gözünü de sağlam bıraktı."(1)

        Burada şu ayet-i kerlmeyi zikretmek uygundur. Allah-u Teala Hücürat süresinin 11. ayetinde buyuruyor ki:
                                     

        "Ey iman edenler bir kavim ayrı bir kavmi alaya almasın; belki de onlar (alayedilenler) alayedenlerden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da başka kadınları alay etmesinier; belki onlar (alay edilenler) alayedenlerden daha hayırlıdırlar. Ve birbirinizi kınamayın ve birbirinize kötü isimler takmayın; imandan sonra kötü isimler takmak ne de kötü bir şeydir. Her kim tövbe etmezse, onlar zalimdirler."

        Bütün içtenlikle müslümanların yaptıkları tartışmalarda hak, adalet ve aklın egemenliğini kabul edeceği ölçüde ilerlemelerini, duygusallık ve taassubu bir kenara atarak, Kur'an'dan insafa riayet etme ilkesini öğrenmelerini arzu ediyorum. Allah-u Tea Hi bu doğrultuda Resulü'ne vahYederek inatçı düşmanlara şöyle söylemesini emrediyor.

--------------------

1-Sahih-i Buhari, c2, s259.




314 / DOĞRULARLA BİRLİKTE

                                                


       
"Biz veya siz hidayet yada açık sapıklık üzereyiz."

                                                                                                                                                                            Seba / 24

        Allah'ın Resulü müşriklere bile değer verip insafı öğretmek için tartışma makamında kendisini onlarla aynı mertebeye indiriyor ve onlardan, eğer doğru konuşuyorlarsa delil getirmelerini istiyor. Insanlar bu büyük ahlaktan ne kadar da uzak kalmışlar!